Ataol Behramoğlu: Adalar Deklarasyonu Çalıştay Konuşması

Ataol Behramoğlu: Adalar Deklarasyonu Çalıştay Konuşması

25 Şubat 2024 günü Büyükada Deniz Kulübünde düzenlenen Adalar Çalıştayı’nda Sayın Ataol Behramoğlu’nun yapmış olduğu konuşmadır.

 

Ali Mengü Şeker: Evet, Sayın Bülent Mısırlıoğlu’na çok teşekkür ediyoruz. (Alkışlar) Ataol Bey buyurun lütfen. Nasıl arzu ederseniz orada konuşabilirsiniz.

Ataol Behramoğlu: Sevgili arkadaşlar, öncelikle ben de İbrahim Aycan kardeşime bir teşekkür ile başlayacağım. Benim alışık olmadığım bir şey oldu. Toplantılar, bu gibi şeyler sıradan bürokratik işler olarak görülür. Ama İbrahim Bey öyle samimiyetle istedi ki katılmamı, baktım ki bu farklı bir şey. Yani öyle sıradan bir toplantı değil. Ve dolayısıyla bu dernek de başka bir boyuta taşınmış oldu diye düşünüyorum. Bastonla geldim, kendimi toparladım fena değil, ama dedim muhakkak bu toplantıya gelmeliyim. İbrahim, çok teşekkür ederim davetin için.

Adalar’la ilgili, kişisel yaklaşımımı söyleyeyim öncelikle. Ada, 1950 yılında hayatıma girmiş. Sekiz yaşında falandım, Kars’ta bir çocuk, Kars… Babam ziraat müdürü idi orada. Ben böyle “Ada sahillerinde bekliyorum, Yârim seni seviyor istiyorum” şarkısını söylüyorum… “Yarim” yerine de o kızın adını koyuyorum…(gülüşmeler) Ada’dan haberim yok. Ama bu nasıl bir şey ki Ada! 1950’lerin Kars’ına girmiş.

İkinci olarak, 1960’lı yıllarda, yani 10 yıl sonra bu kez babam Çankırı’da ziraat müdürü, ben de liseyi bitirdim ama geziyorum. İstanbul’daki ağabeylerime geldim, onlarla beraber İnönü’ye geldim, Heybeli’ye. Adalar’a ayak basışım 1960’tır. 18 yaşında falanım, demek ki aşağı yukarı 60 yıl olmuş. Ondan sonraki süreçlerde, 1980’li yıllarda Ada’dan evler kiraladık, o dönem İstanbul’dayız artık. 1989’dan itibaren de Büyükada’da bir mekânımız var, burada yaşıyoruz. Ada ile bağlantım böyle.

Yazdığım bir kitap vardır, belki gördünüz, görmediyseniz de görmenizi isterim: “Benim Prens Adalarım”

İstanbul ile ilgili kitaplar dizisi yayınlanmıştı, ben de Adalar’ı seçmiştim: Benim Prens Adalarım’ı yazmıştım. Bütün Adalar tek tek, milim milim, milimetrekaresine kadar gezilerek dolaşılarak yazılmış bir kitaptır, görmenizi mutlaka isterim.

Şimdi bu deklarasyonda yazılan her şey önemli de şu cümle çok daha önemli göründü bana: “Adalar, metropolün bir parçası olmadığı gibi bir köy ya da kasaba değildir. İstanbul’un en prestijli bölgesi olarak Adalar’ın doğal ve tarihi SİT Alanı ve açık hava müzesi özelliğini önceleyen bir yönetim teşkil edilmelidir.”

Sıradan bir yerde değiliz biz arkadaşlar, sıradan bir yerde değiliz! (Salondan “değiliz” sesleri).

Çok kıymetli bir yerdeyiz. Ama kıymet dediğimiz şey öyle bir şeydir ki eğer siz onun farkındaysanız kıymetlidir, yoksa değildir. Yoksa elinizden de alırla ha! Onu da söyleyeyim. Altın madeni gibidir. Geçen haftaki bir konuşmamı da o şekilde bitirdim: Elimizden alırlar, altın madenindeki gibi yani.

Şöyle devam etmek istiyorum arkadaşlar; örgüt kavramı çok önemli!

İnsan, çağdaş insan örgütlü bir canlıdır. Türkiye insanına şöyle bir baktığım zaman, kibirli bireyler sürüsü! Sürü bile denmez, topluluk bile değil, kibirli bireyler kalabalığı. Böyle bir toplum olmaz. Çağdaş insan örgütlü insandır, çağdaş dünya, örgütlü insanlardan oluşur. Örgütün olmadığı yerde demokrasi de olmaz. Örgüt, siyasi parti de demek değildir; örgüt, her mesleğin, her bilimin, her sınıfın, her sınıfsal çıkarın, her toplumsal beraberliğin, her cinsin, her mahallenin bir araya gelmesi ile olur. Hepinizin bildiği şeyler var; Fransa’da ortaokul öğrencileri milli eğitim bakanlığına yürüdüler, bakan kabul etmek zorunda kaldı temsilcilerini. Ortaokul öğrencileri örgütlü yahu! Türkiye “sıfır” örgütlü bir toplum! Böyle bir şey olmaz! Böyle bir şey olmaz!

Dolayısıyla bizim bugün, Adalı ve genel anlamda Türkiyeli, Türk insanı olarak, iki sorunumuz var; birinci sorunumuz cehalet, ikinci sorunumuz örgütlenme! Mustafa Kemal, “Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır” diyor ya, Türk milleti cahildir ve Türk milleti örgütsüzdür. Demek ki bu iki açığı kapatmamız lazım!

Sevgili arkadaşlar, Adalar’da Ada Dostları Derneği’nin, bu aşamada yeniden böyle bir örgütlenme sürecine girmiş olmasından ben gerçekten çok büyük mutluluk duydum. Ve bir ağabeyiniz, kardeşiniz, yoldaşınız olarak her şekilde elimden geldiği kadar desteğe hazırım. Söz verdiğiniz için çok teşekkür ederim. (Alkışlar)

(Salondan sesler: Bir dakika Ataol Bey! Sizi bir şiir okumadan bırakmayacağız… Alkışlar, kahkahalar)

Ataol Behramoğlu: Şiir ve Büyükada ….Önemli benim için. Teşekkür ederim.

Çünkü ben pek çok şiir yazdım Büyükada’da. Burada yazdığım o kadar çok şiir var ki, benim şair olarak biyografimde Büyükada’nın çok önemli bir yeri vardır.  Şöyle okuyayım o zaman, iki dakikanızı alacağım.

Yıllar önce iki dize yazmıştım, şu: “Yüzün çocukluk yüzün oluyor sevişirken İçimin en derin bir yerinde gözlerin kımıldar.”

Bir yere yazmışım. Sonra, Lala Hatun caddesinden aşağı doğru yürürken bir zakkum çiçeğine böyle dokundum. İpek gibi geldi, sanki bir sevgilinin parmağının ipek teni gibi geldi ve kendiliğinden çıkıverdi şiir Büyükada’da….

 

Zakkum ve Yaz! 

Zakkum ve yaz, bayıltan kokusu akşamın

Yapışkan, zakkum tadı öpüşlerindeki

Damarlarımda akan senin kanındır sanki

Kıvamını bulduran tenimdeki tutkalın

İşte bir kez daha yaz ve zakkumlar

Parmak uçların gibi, pembe ve ipekten

Yüzün çocukluk yüzün oluyor sevişirken

İçimin en derin bir yerinde gözlerin kımıldar

Gizemli ve esrik iniyorken gece

Bir tutku ağacı büyüyor gövdemde

Dalları bütün yönlere uzanan

Yaz zakkum dudaklarıyla öperken beni

Kuşatıyor bütün benliğimi

Bir baş dönmesi, yazdan ve zakkumdan.

 

Ali Mengü Şeker: (Alkışlar, alkışlar) Ataol Bey çok teşekkür ediyoruz, ağzınıza sağlık, yüreğinize sağlık. Renk kattınız, bizi yaza götürdünüz. Çok teşekkür ederiz.